Puta Atışları




Puta Atışları

Puta sözcüğü, toprak kap, testi, hedef, nişangah manasına gelen farsça “bûte” kelimesinin değişmiş halidir. Eskiden bu tarz hedefler kullanıldığı için bu ismin kullanıldığı bildirilmiştir. Puta kelimesi Türk atıcılığına özgü bir hedef çeşidiyle ilintili bir terimdir. Bu sebeple, geçmişte hedef oklarına puta okları denmiştir. Puta, çeşitli şekil ve yapılarda imal edilmiş, 18. yüzyılda son halini almıştır. Bu haliyle puta, 110 X 77 cm. boyutlarında, armut biçimli, üzerindeki renkli işaretler ve vurulduğunda ses çıkarması için çanlar bulunan, çift kat deriden yapılıp için pamuk çekirdeği ve talaş doldurulan yassı bir yastıktır.

Puta atışları, geleneksel Türk okçuluğunda özgün bir yer tuttuğundan kısaca bahsedilmesi gerekir. Adını hedefinden alan bu disiplinde, hedefe 165 ile 265 metre arası uzaklıklardan atış yapıldığı kaydedilmiştir. Bu mesafenin okmeydanından okmeydanına değişebildiği, Kahire okmeydanındaki puta atış mesafesinin daha kısa, 90 m civarında, olmasından anlıyoruz. Ancak İmparatorluğun başkenti olan ve en önemli sporcuların bir araya geldiği İstanbul’da, bu mesafe 265 m’ye kadar çıkmaktadır. Modern hedef atıcılığı ekolleri içinde en uzak mesafe puta disiplinine aittir. Modern disiplinlerde en uzak hedef mesafesinin 90 metre olduğu düşünüldüğünde, bu atış mesafesinin ne kadar muazzam olduğu görülecektir. Puta disiplinindeki atış mesafesine en yakın hedef mesafesine 154 metre ile Kore atıcılık kültüründe rastlanmaktadır. Uzak mesafelere hedef atışı yapabilmek maharet ve tecrübe ister ve ancak güçlü yaylarla mümkündür. Bütün zorluklarına ilave olarak, puta atışlarında hafif yay kullanımını engellemek amacıyla atıcının 1,9 metre önüne yine 1,9 metre yüksekliğinde bir ip gerilir ve ip altından atış yapılması şart koşulurdu. Bu tür atışa remy-i sedâd (mükemmel atış) denirdi. İp gerilmesinin esası, atışın 30 dereceden daha az bir eğimle yapılmasının sağlanmasıdır. Hedef atışlarında oku havalandırmak yakışıksız kabul edilmiştir.

Çizim: Mustafa Serdar Tekçe

Osmanlı Türkçesinde sportif yarışmaların hepsine “koşu” dendiğinden, putalara yapılan hedef atışı yarışması “puta koşusu” olarak isimlendirilirdi. Puta koşusuna katılacak atıcılar iki gruba ayrılır, hedefe kaç ok atılacağı gibi konularda önceden fikir birliğine varılırdı. İlk grup atış çizgisine geçer, diğer grup atış hattının dışında, putaya yakın bir yere otururdu. İlk grup atışlarını tamamlayınca ikinci grup atış çizgisine gider, diğer grup puta yakınındaki oturma yerine hareket ederdi. İki grup yolda karşılaşınca birbirlerini kucaklarlardı. Bu ritüel, Atıcılar Tekkesi ve okmeydanın bir tür “kardeşlik örgütü” şeklinde yapılanmasının güzel örneklerinden biridir.

İkinci grup da atışlarını tamamlayınca birlikte putaya yürünür, oklar toplanır ve yarışma hakeminin –bu genellikle Tekke Şeyhi olurdu- önüne bırakılırdı. Hedefte en çok oku olan birinci ilan edilir ve ona gâlibiyetini tescil için küçük br hediye verilirdi. Habsburg Hanedanının elçisi Busbecq’in “Türk Mektupları” nda, ok koşularının galiplerine verilen ödüllerin mendil gibi basit ve maddi değeri olmayan eşyalar olduğunu yazmaktadır. Ancak, Busbecq’in Meydan’a girmiş ve bu yarışmaları bizzat gözlemlemiş olması ihtimali düşüktür. Bazı koşularda, dönemin ünlü okçularının yaptığı bir ok gibi, o zaman için maddi değeri yüksek hediyeler verildiği de bilinmektedir.

Son şeklini 17. yüzyıldan sonra alan armut biçimli büyük putaların yanısıra, daha küçük boyutta hedeflere de atış yapılırdı. Bu hedeflerin elde tutulduğunu, bir çok padişahı böyle hedeflere ok atarken gösteren minyatürlerden anlıyoruz. Bu hedeflerin niteliği belli olmamakla beraber, eskiden “ayna” tabir edilen küçük , daire şekilli, metal levhalar olma ihtimali vardır. Ancak pratikte bu tür hedeflerin elde tutularak, yakın mesafeden ve kapalı mekanlarda vurulması tehlikeli olabileceğinden, bu hedefler tıpkı büyük putalar gibi okun saplanıp güvenle duracağı malzemelerden imal edilmiş de olabilirler.