Savaş Arabaları





Ozan ULUĞ

Arkadaşımız Ozan ULUĞ, kısa bir aradan sonra ikinci makalesiyle sitemizde. Yazar makalesinde, kompozit yayla bir araya gelerek Protohistorya’nın en önemli savaş gücünü oluşturan savaş arabalarını tarihî ve teknik yönleriyle anlatmakla kalmıyor, savaş arabası kültürünün atlı okçuluk kültürünün ortaya çıkışına etkisini, şaşırtıcı hassasiyette analizlerle ortaya koyuyor.

Ozan ULUĞ 1976 yılında İstanbul’da doğdu. Yıldız Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Gemi Makinaları Mühendisliği Fakültesi’nden 1998 yılında mezun oldu. Kıdemli Tirendâz okçularından olan Uluğ evlidir ve halen gemi inşaat mühendisliğini sürdürmektedir.


Tunç Çağı’nın Şafağında, Atlı Okçular Çağı’ndan Önce

Savaş arabaları pek çok kişinin aklında muzaffer geçit törenlerinde ya da Roma arenalarındaki yarışlarda boy gösteren muhteşem araçlar olarak canlanır. Oysa savaş arabalarının izleyenlerine tattırdıkları bu duygu, zaferler ve zarafet ile dolu geçmişlerinden yadigâr miraslarına ait kırıntılardan ibaret bir şaşalı tezahürdür.

Arabalar ilk yola koyulduklarında[1] yük taşımak için ya da itibar sembolü olarak kullanılan araçlardı. Savaş arabaları çağının kapanışından sonra, ilk günlerdeki görevlerine geri döndüler. Ama revaçta oldukları Tunç Çağı boyunca var olan tüm topluluklarda savaş arabalarının adeta ikonlaştığı, fiziksel anlamda tatminkâr yararlılıklarına ilaveten ilham verici birer statü sembolü olarak da bu dünya ve bu dünyanın ötesine dair başlı başına bir kültür oluşturdukları görülür. Doğu Akdeniz, Mısır, Çin, Hindistan ve Mezopotamya’da arabaların soylular tarafından savaşta, geçit törenlerinde ve avlarda kullanıldığı, devrin yazılı metinlerinde ve kabartmalarında mevcuttur. Bu kabartmalarda, arabaların üstünden ok ve yay ile avlanıldığı ve savaşıldığı resmedilmiştir. Yerleşik medeniyetler kadar, bu medeniyetlerin sınırlarında gezinen gizemli göçerlerin de bu arabalarla avlandıkları ve savaştıkları bilinir. Arabaların üretilmesi ve ticareti, atların yetiştirilmesi ve bakımı, arabaların sürülmesi ve tamiri, toplumda yeni askerî ve sivil sınıfların doğmasına sebep olmuştur. Güney Rusya, Kafkaslar, Çin ve Mısır’da bulunan mezarlarda savaş arabaları, sahibi ile beraber gömülmüştür. Söz konusu kazılarda, arabaların yanı sıra okçuluk donanımlarının da mezara konulduğu tespit edilmiştir. Tunç Çağı son bulduktan sonra eskisi kadar görkemli ve popüler olmasalar da en azından devrin aristokratları arasında gözde araçlar olarak kalmışlardır.

Yayıldıkları coğrafyaya ve zamana göre bir inceleme yapıldığında ihtiyaca cevap verebilmek için, temel prensipleri aynı kalmak kaydıyla pek çok farklı tipte modelin geliştirilmiş olduğu görülür. İki veya dört tekerlekli olanları, arabaya koşulan at sayısının birden dörde kadar değişenleri, tek ya da iki kişilik olanlardan, üç hattâ bazen daha fazla sayıda kişiyi taşıyacak olanlara kadar pek çok farklı tip araç üretilmiş ve kullanılmıştır.

Savaş arabalarının bilinen yaygın hâli ise iki at tarafından çekilen, iki tekerlekli ve iki kişilik olanıdır. Mükemmelliğe ulaşmış bir savaş arabasının genel hatları bu tanıma tıpa tıp uymaktadır: Atlarla çekilen, ortasından bir milin geçtiği göbek kısmı ve bu göbeğe eşit aralıklarla yerleştirilmiş çubuklarla dış teker çemberine bağlandığı tekerleklerden oluşan son derece hafif bir yapı.

Kuşkusuz arabalar da yaylar gibi mükemmelliğe bir anda ulaşmamışlardır. Sümer kabartmalarında rastlanan ilk örneklerin dolu disk biçiminde dört tekerlekli olduğu ve attan başka yük hayvanları tarafından çekildiği görülür. Zaman içerisinde yük hayvanlarının yerini atlar, disk biçimli dolu tekerlerin yerini ise daha zarif ve hafif olan çubuklu tekerlekler alacaktır.

Arabalar tüm Tunç Çağı boyunca ünlerini yaymaya ve popülerliklerini arttırmaya devam etmişlerdir. Doruğa ulaştıkları dönemde devrin krallarının gücü, sahip oldukları savaş arabası sayısı ölçülür olmuştur. Arabalar ve taşıdıkları okçuluk donanımı; artık savaşı kazanan tarafın ele geçirdiği ganimet, kaybeden tarafın ödeyeceği tazminat ya da verilebilecek haraç kadar değerli bir hale gelmiştir.

Resim1

Resim 1: Altından savaş arabası heykeli (Oxus Hazinesi – MÖ 5-4 yy.)

Savaş Arabalarının Kökeni ve Dünyaya Yayılışları

Arabaların yaklaşık olarak M.Ö.3000’den beri taşıma ve benzer amaçlarla Mezopotamya ve komşu coğrafyalarda kullanıldığı bilinir. Bununla beraber hâlâ üzerinde tartışmalar devam ediyor olsa da iki tekerlekli, yeterince hafif ve atlar tarafından çekilen ilk savaş arabalarının Ural Dağları’nın güneyinde M.Ö. 2000’lerde ortaya çıktığı yaygın kanıdır.

Savaş arabaları M.Ö. 1600-1500 civarında Orta ve Uzak Doğu’nun askerî aristokrasisinin gözdeleri haline gelmişlerdi. Baltık sahillerine M.Ö. 1300 civarında ulaşmışlar, Avrupa’nın batısına ve İngiliz kıyılarına varmaları M.Ö. 600-500’ü bulmuştu. Doğu Roma arenalarındaki oyunlarda son defa boy gösterip kaybolmalarıysa M.S. 6 yüzyılda olacaktı.

Savaş arabalarına Dair Teknik Detaylar ve Atlar

Savaş arabalarının yapımında ahşap, deri, metal gibi malzemeler bağlanarak, yapıştırılarak veya çivi ya da perçinlerle birleştirilerek bir araya getirilirlerdi. Basit bir işlemmiş gibi gözükse de devrin olanakları dâhilinde bu ham maddeleri üretmek ya da ticaret yoluyla elde etmek başlı başına bir uğraştı. Metalin işlenmesi ve istenilen formun verilmesi, hayvan derilerinin hazırlanması, elverişli ağaçlardan ahşap elde edilmesi ve bu ahşabın tekerleklerde olduğu gibi bükülerek eğilmesi, türlü teknik sorunlar teşkil eden zahmetli birer uğraştı.

Daha önemli sorun ise arabayı çekecek olan hayvanın tespitiydi. Muhtemelen devrin bütün hayvanları arabalarda denendikten sonra sonunda atlarda karar kılındı. Atları evcilleştirileli çok olmasına rağmen dönemin cılız atları günümüzdekiler kadar güçlü değildiler. Devrin yetiştiricilerinin atları daha güçlü bir hale getirmeleri gerekecekti. Çünkü aynı arabaya daha fazla sayıda at koşmak onu daha hızlı yapmıyordu. Sadece, arabanın ağırlığı daha fazla sayıda at tarafından bölüşüldüğü için atlar daha az yoruluyor ve uzun süre koşabiliyorlardı. Arabaları daha hızlı hale getirmenin tek yolu, daha hızlı koşabilen atlar yetiştirmekten geçiyordu.

Savaş arabaları savaş alanlarının gidişatını geri dönülmez şekilde değiştirdiler. Ok ve yayın ölümcül etkisine artık arabaların hızı da eklenmişti. Mükemmelliğe ulaştıkları dönemde savaş arabalarının erişebildikleri hız saatte 30 kilometreden fazlaydı ve iyi bir arabanın toplam ağırlığı ise 20 kiloya kadar düşürülebiliyordu. Bu halleri ile savaş arabaları ortalama olarak yük taşıyan kağnılardan 4 kat, piyadelerden de 6 kat hızlıydılar.

Resim2

Resim 2: Mısır Firavunu Tutankhamun’a ait savaş arabası ve parçaları

Resim3

Resim 3: Mısır Firavunu Tutankhamun’a ait savaş arabası ve parçaları

Savaş arabalarının mükemmelliğe ulaştıkları dönemlerindeki örneklerde, Sümer dönemi arabalarından farklı olarak, sürücüleri çevreleyen tahta karkasın yerini tutamaklardan oluşmuş bir çerçeveye bıraktığı görülür. Bunun arabayı hafifletmek için yapılmış olduğu aşikârdır. Azalan ağırlık, personelin korunmasından dolaylı olarak vazgeçilmesi anlamına da geliyor olsa da ölümcül etkiyi yaratan hızın artmasına olanak sağlayan bir faktördü.[2]

Her ne kadar savaş arabaları mükemmel araçlar gibi dursalar da doğalarından kaynaklanan gizli bir kusurları vardı. Bu kusurlara rağmen, savaş arabalarını bulup geliştirenlerin teknik bilgilerinden şüphe duyulmaması gerekir. Çünkü bizler bugün, söz konusu kusurları savaş arabalarını modern taşıt araçlarıyla karşılaştırdığımızda anlayabiliyoruz. Bu sorunların çözülebilmesi için yüzyıllar geçmesi gerekecekti. Savaş arabalarında tekerleri birbirine bağlayan kesintisiz bir mil mevcuttu. Arabaya hareket kabiliyeti kazandıran bu mil, sorunun kendisini oluşturuyordu. Tekerlekleri birbirine bağlayan bu milin bir diferansiyel mekanizmasından yoksun olması, arabanın yüksek hızlarda keskin dönüşler yapmasına engel teşkil ediyordu. Arabalar yüksek hızlarda dönüş için, onları çeken atlara göre daha geniş kavisler çizmek zorundaydılar. Aksi takdirde aracın takla atması tehlikesi mevcuttu. İkincil kusurları ise ilerledikleri arazinin düz ve engebesiz olması gerekliliğiydi. Çünkü modern taşıtların bu ilk örneklerinde, hareket organlarının zeminden kaynaklanan sarsıntıları araç bünyesine aktarmasını engelleyecek bir süspansiyon sistemi mevcut değildi. Zeminden alınan sert darbelerde tekerlekler kırılabiliyor, araç kontrolden çıkıp hasar görebiliyordu. Üçüncül olarak da bu araçların faal bir fren mekanizmaları yoktu. Dik yokuşları çıkabilseler bile, salimen inebilmek için şansa ihtiyaçları vardı. Bu yüzden etkin kullanım için geniş düzlüklere uygundular. Az önce anlatılan kusurlardan kaynaklanan hasarların giderilebilmesi ve arabaların her zaman göreve hazır tutulabilmeleri için, geniş ve maliyetli bakım kadrolarına ihtiyaç vardı. Bu insanların sürekli istihdamından kaynaklanan maliyeti ise herkesin karşılaması mümkün değildi.

Savaş Arabaları ve Okçuluk

Arabaların savaş aracı olarak kullanılmalarının M.Ö. 17. yy’e kadar uzandığı tespit olunmuştur. Ele geçen yazılı ve arkeolojik bulgulardan arabalar hakkında bilgi edinmemize rağmen, nasıl kullanıldıkları hakkında tam ve net bir bilgiye sahip değilizdir.

Savaş arabalarının genel karakteristiği uygun silah seçimi başlı başına bir problem teşkil etmiş olmalıdır. Türlü yakın döğüş silahlarının kullanılması arabaya bir avantaj sağlamayacağı aşikârdı. Çünkü yakın döğüş silahlarını kullanabilmek için durmak ya da en azından yavaşlamak gerekecekti. Bu da arabaların en büyük avantajları olan hızdan yoksun kalmaları demekti. Durmak ya da yavaşlamak ise aracın ve atların neredeyse tamamen savunmasız kalması anlamını taşıyordu. Yani, arabalar için uygun olan silahlar, arabayı durdurmadan ve rakiplerle arada emniyetli bir mesafe bırakarak kullanılabilecek türden olmalıydı. Başka bir deyişle, bunlar uzun menzilli silahlardı. Ayrıca, yeterli sayıda taşınabilecek kadar hafif ve makûl bir isabet oranı sağlayacak nitelikte olmalıydılar. Bu seçim kıstaslarının tamamına cevap verebilecek tek bir silah vardı, o da ok ve yaydı.

Ana akım arkeolog ve tarihçilerinin de görüşü; en azından Mısır, Ortadoğu, Hindistan ve Çin’de savaş arabalarının asıl rolünün mobil okçuluk platformları olduğu yönündedir.

Savaş arabalarının asıl amacı az önce dile getirildiği gibi mobil okçuluk da olsa, araba mürettebatı yanlarında başka silahlarda bulundurmayı ihmal etmemişlerdir. Söz konusu silahlar arasında yakın döğüş silahları da vardır. Bu silahların, arabanın mürettebatının yayın sağladığı uzun menzilli atış avantajını kaybettiği takdirde( örneğin arabanın hasar alması veya bir şekilde iş göremez hale gelmesi, rakip tarafın unsurlarına yayın dezavantaj yaratacağı bir mesafeye kadar yaklaşmak vs.) başvuracakları acil durum donanımı olduğu yönünde genel bir kanı mevcuttur. Bu gibi durumlar için Mısır arabalarında standart olarak cirit taşındığı bilinmektedir.

Günümüze ulaşan çok az bilgi olsa da arabaların yer aldığı savaşların nasıl gerçekleştiğine dair genel kanı, savaşların her biri usta birer okçu taşıyan arabalar arasında yaşanan bir düello başladığı ya da savaşın kritik bir anında stratejik bir araba manevrası yapıldığı yönündedir. Savaşın başında arabalardaki okçular arasında yaşanan bu düello ya da kritik bir anda gerçekleşen manevra, savaşın nihai sonucunu etkiler nitelikteydi. Strateji, tarafların savaş arabalarındaki okçuları kullanarak diğerine üstünlük sağlamaya çalışmasına dayanmaktaydı. Üstünlüğü elde eden taraf, baskın okçuluk ve hareket kabiliyetini de tekeline alan taraf haline gelmiş oluyordu.

Üstünlüğü kaybeden taraf, rakibinin savaş arabası kullanımından doğan hareket kabiliyeti ve mobil okçuluk avantajını elinden almak için, arabaların erişemeyeceği ya da ilerlemeyeceği yerlere çekilmeyi tercih ediyordu. Megiddo’da olduğu gibi müstahkem mevkilere sığınıyor[3] , devrin yüce krallıkların başına dert olan dağ kabilelerinin yaptığı gibi dağlara, engebeli arazilere kaçıyor, tıpkı İsrailoğulları’nı Mısır’dan çıkarmaya çalışan Musa Peygamber gibi, yumuşak ya da bataklık zeminlere doğru hareket ediyordu.[4]

Savaş arabalarında savaşan okçular hakkındaki kısıtlı kaynaklardan elde edebildiğimiz bilgiler doğrultusunda, en azından bazılarının her iki elleriyle ok atabildiklerini[5] ve aralarında solak okçuların da bulunduğunu [6] söyleyebiliriz. Türlü belgelerde bir arabaya 30 ya da 40 civarında ok tahsis edildiği[7], sadağın aracın yan tarafına asılarak taşındığı yer alır.

Arabaların savaş alanında taktik kullanımları hakkında bilinen bir diğer şey, genelde onluk birimler halinde tertiplendikleridir.[8] Mısır’da ise bunun beşerli gruplar halinde olduğu kayıt altına alınmıştır.[9] İlk bakışta beşerli gruplar halinde organizasyon şaşırtıcı gelebilir. Bir arabayı iki kişinin sürdüğü düşünüldüğünde, emir-komuta zincirindeki beş arabayı süren toplam mürettebatın on kişiye tekabül ettiği kolayca anlaşılabilir. Bu savdan hareketle, beş arabadan oluşan grupların aslında onlu düzenin bir varyantı olduğu sonucuna varılabilir.[10]

Savaş arabalarının başarısı şüphesiz, mobilize hale gelen okçuluğa dayanıyordu. Arabayı hızlı biçimde çeken atın süratine yayın gücü eklenmişti. Bu yay sıradan bir basit yay olmayıp kompozit bir yaydı. Basit ahşap yaylara göre çok daha küçük ve güçlü bir yay olan kompozit yay, arabadaki kısıtlı taşıma hacminin yarattığı dezavantaja rağmen kullanıcısına büyük bir kolaylık sağlıyordu.

Yapımı oldukça zorlu ve uzun bir süreç alan kompozit yay, araba mürettebatının bel bağladığı yegâne unsurdu. Savaş arabasının taşıdığı okçu ve bu okçunun kullandığı yay, devrin savaş meydanları için devrimsel bir ilerlemeydi. İnanılmaz manevra yeteneği ile hareket ederek ok atan okçular, daha önce hiçbir askerî unsurun çıkmadığı kadar ön plana çıkmışlardı.

Kompozit yayların kökeni tıpkı arabaların kökeni gibi hâlâ tartışma konusuysa da kayıtlardan M.Ö. 3000 civarında Sümerlerin bu tip yaylar hakkında bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır [11]. Savaş arabalarının muharebe meydanlarını doldurduğu M.Ö. 1700’lerde ise ticareti yapılabilecek kadar yaygın hale gelmişlerdir.

Savaş Sanatı Tarihi kitabının yazarı John Keagen’a göre kompozit yayların ve savaş arabalarının ortaya çıkışı ve yükselişi arasında bir ilişki vardır. Gerçekten de dikkatli bir göz, araba ve yay yapımında kullanılan teknolojik benzerlikleri yakalayabilir. Yay yapımı için ahşap bükerek eğilmeli ve yapıştırılmalıdır. Arabaların başta tekerlekler olmak üzere bazı kısımları için aynı teknolojiyi kullanmak gerekir. Yapıştırma da benzer şekilde araba ve yay üretimi için kullanılan teknolojiler arasındadır. Yayları nemden korumak için kullanılan deri, arabalarda da kullanılan malzemeler arasındadır. Belki de her ikisinin üretiminde anahtar rol oynayan teknolojilerin paralelliği, arabaların ve kompozit yayın ortaya çıkışları ve yükselişlerinde bir eşzamanlılık olmasına yol açmıştır.
Savaş arabaların asıl vurucu gücü olan okçuların hareket halindeki performansının arttırılması ise başlı başına bir uğraştı. Her ne kadar okçunun vazifesini layığıyla yapabilmesi için işi sadece arabayı sürmek olan bir sürücü araba mürettebatında yer alsa da bununla yetinilmemiştir. Bunun için arabalar üzerinde değişiklikler yapıldığı kadar bu amaca uygun türlü donanımlarda geliştirildiği görülmüştür.

Genel olarak arabaların mil-tekerlek yerleşimi incelendiğinde, söz konusu yerleştirmenin konumunun arabanın mümkün olduğunca arkasına, mürettebatın gerisine denk getirilmeye çalışıldığı görülür. Böylece aracın ağırlık merkezi, atlara vurulan boyundurukla tekerlek arasında tutulmaya çalışılmıştır. Aracın ağırlık merkezinin sürüş esnasında boyunduruklar ve tekerlekler arasında kalması, daha yüksek ve kararlı bir stabilite ile sürüş olanağı sağlamış olmalıdır. Mısır arabalarında olduğu gibi, mürettebatın üzerinde durduğu aracın zemin kısmının deri kayışlardan örülerek hasıra benzer biçimde yapılmasının ardında da, kısmî bir süspansiyon etkisi yaratmak olduğu düşünülebilir.
Her ne kadar söz konusu modifikasyonların amacı savaş arabalarının genel sürüş karakteristiğindeki iyileştirmelermiş gibi dursa da dolaylı bir biçimde okçuluğa hizmet ettikleri kolayca anlaşılabilir. Artan stabilite ile kararlı bir araç seyrine ilaveten kısmî bir süspansiyon etkisi, şüphe yoktur ki okçuluk performansını da kalıcı bir biçimde arttırmıştır.

Resim4

Resim 4: Thingies

Bunun için geliştirildiği tahmin edilen ilginç bir donanım “thingies” [12]-[13] adı verilen tunçtan yapılmış parçalardır. Antik Çin mezarlarında bulunmuşlardır. Kullanımı hakkında önde sürülen savlardan ilk ikisi çok benzerdir. Sadece parçanın konumu farklıdır. İlkinde Bele bağlanan ya da ikinci sava göre ise arabanın ön tarafına monte edilen bu parçanın, atların koşum takımlarının buna bağlanması suretiyle okçunun ellerini rahat kullanmasına imkân verdiği düşünülmektedir. Kullanım amacına dair üçüncü uygulamanın açıklaması ise diğerlerinden farklıdır. Söz konusu parça yay kabzasına denk gelecek şekilde yayın karın kısmına bağlanmaktadır. Belki de bu şekilde parça bir ilmek ile okçunun bileğine asıldığında herhangi bir sebepten ötürü(acil bir durumda sürücü yerine okçu tarafından koşumların tutulması gereği, belki araçtan düşmek vs. ) yayın düşürülmesinin ya da kaybedilmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

Tunç Çağı’nda Dünya Halkları ve Savaş Arabaları

Arabaların kökenine dair bilgilerimiz hâlâ tam değilse de kesin olarak bildiğimiz şey, o devrin halkları arasında mevcut olan, yaşam tarzına dayalı farklıklardan doğan derin uçurumdu. Sonraları daha da derinleşecek olan bu uçurum, yerleşik tarım toplumları ile hayvancılıkla uğraşan göçerleri birbirinden ayırıyordu.

Yerleşik Tarım Medeniyetleri ve Savaş Arabaları

Tunç Çağının yerleşik medeniyetlerinin tamamı tarım toplumlarıydılar. Coğrafî dağılımları incelendiğinde Mısır’da Nil, Mezopotamya’da Dicle ve Fırat, Hindistan’da İndüs ve Çin’de Sarı Nehir gibi sulak bölgelerin etrafında kurulmuşlar ve genişlemişlerdi. Varlıklarını vazgeçilemez biçimde tarım arazilerine borçluydular. Davetsiz misafirlere karşı savunulması ve güçlenmek için saldırılıp ele geçirilmesi gereken alanlarda yine bu tarım arazileriydi. Bu geniş, düz ve verimli alanlar ve onları çevreleyen benzer niteliklere sahip alanlar savaş arabaları için adeta biçilmiş kaftandılar.

Devrin yerleşik tarım toplumlarının ordularında kendisine sağlam bir yer bulan arabalar, kısa zamanda mobil okçuluğa dayanan vurucu güçleriyle vazgeçilmez bir askerî unsur olarak devrin aristokrasisinin gözdesi olmuştu.

Mısır’da firavunlar savaşa arabaları üzerinde sergiledikleri okçuluk becerileriyle övünür hale gelmişlerdi. Bu övünme, devrin ünlü savaşlarının resmedildiği tüm kabartmalara yansımıştır. Sadece savaş alanlarında değil, soyluların ok ve yayla yaptıkları avlarda da kendilerine uygun bir rol bulmuşlardı. Nübye piramitlerinde sadaklar, oklar ve okçu yüzüklerine rastlanmıştır.

Resim5

Resim 5 : Çin’deki arkeolojik kazılarda bulunan savaş arabasında yapılan konservasyon çalışması

Kuzey Hindistan’ın ilahileri ve destanlarında, arabalardaki okçuların okçuluk becerilerini ve okçuluk donanımlarını öven methiyelere rastlanır.[14]

Antik Çin topraklarında hüküm süren şehir devletleri de Bronz Çağı boyunca savaş arabaları ve onların taşıdığı okçuların gücünü kullanmaya başlamışlardı. Yapılan kazılarda okçu yüzüklerinin yanı sıra savaş arabaları, süslü sadaklar, oklar; tunçtan, kemikten ve taştan mamul ok uçları bulunmuştur.

Resim6

Resim 6a, b :Şang Dönemine ait savaş arabasının rekonstrüksiyon çalışması ve Çince piktogramlarda savaş arabası ve parçaları

Firavunlara benzer şekilde Çou soyluları için de okçulukları bir övünç kaynağıdır. Çou hanedanlığı döneminde, ”Devletin Oğulları” adı verilen bir kurumda devrin seçkinlerinin oğullarına türlü eğitimler verildiği bilinir.

Söz konusu zümrenin seçkin savaşçı sınıfı olduğundan yola çıkılarak daha ileride Türkler de seçkin Alplık kurumunun dokuz kuralı arasında yer alacak olan okçulukla ilgili üç kuralın benzerlerinin, kimilerince Proto-Türk bir kavim oldukları öne sürülen Çoular’da[15] da mevcut olabileceği düşünülebilir.

Pastoral Göçerler ve Savaş Arabaları

Yerleşik medeniyetlerin geniş düz, tarıma elverişli ve bereketli tarlalarına karşılık olarak göçerlerin uçsuz bucaksız ve hayvanlarını beslemeye yetecek kadar verimli bozkırları vardı. Dolayısıyla onlar da en az tarım toplumları kadar araba kullanmak lüksüne ve şansına sahiptiler. Hattâ denebilir ki, istemeden de olsa pratik yapmak için daha fazla fırsatları vardı. Arabalarını, gece ve gündüz; hayvanlarının peşinde dolaşmak için, sürülerini onlara musallat olan yırtıcılardan korumak için, avlanmak için ya da sadece bir yerden diğerine zahmetsizce gitmek için kullanabilirlerdi. Hiç olmadıkları kadar büyük bir hareket serbestisine sahip olmuşlardı.

Yerleşik kültürlerde kendilerine yaygın bir kullanım alanı bulan savaş arabaları ve yeni mobil okçuluk anlayışı, devrin göçebeleri tarafından daha iyi ve etkin kullanılır olmuştu.[16] Böylelikle savaş arabalarının hızı ve manevra kabiliyeti, göçebelere has inanılmaz bir gözü peklikle birleşmişti.

Verimli ovalar ve tarım alanları için birbirleriyle savaşan yerleşik medeniyetler, birdenbire karşılarında ellerindeki her şeyi almak için gelen, savaş arabalarını sürerek ok atan göçerleri buldular.

Medenî dünyanın ucundaki bozkırlarda gezinen göçebeler, medeniyetlerin sınırlarından içlerine doğru akmaya başladılar. Hiksoslar, Hurriler, Hititler, Âriler ve bu gün hatırlanmayan daha pek çoğu Mısır’a, Çin’e, Hindistan’a, Ortadoğu’ya ve Anadolu’ya akın ettiler. Çou hanedanın kurucusu olan ailenin kökenlerinin, Çin’in kuzeyinde yaşayan pastoral göçerlere dayandığı bilinir. Çin’in yerleşik medeniyetlerinin ordularında, savaş arabası sürücüleri arasında paralı askerlik yaptığı düşünülen pastoral göçerler vardır.[17]-[18] Benzer biçimde savaş arabası sürenlerin batıya Avrupa’nın içlerine doğru yol aldıkları bilinir. Fakat konu hakkında yazılı bilgi veya arkeolojik bulgu azlığından ötürü tarihi anlamda net bir bilgi mevcut değildir.

Göçerler savaş arabalarıyla beraber kullandıkları kompozit yaylarıyla, yollarına çıkan her şeyi aşarak ve herkesi yenilgiye uğratarak yerleşik medeniyetler üzerinde hükümdarlıklarını kurdular. Arabaları ve yayları, en az cesaretleri kadar görkemliydi. Ama kültürleri hükmettikleri medeniyetlerinin kültürleri ile boy ölçüşecek seviyede değildi. Zaman içerisinde yerleşik toplumların arasında eriyip gittiler veya isyanlarla devrildiler. Hükümdarlıkları; savaş arabaları, yayları ve cesaretlerinin doğurduğu efsaneler kadar uzun ömürlü olamadı. Arkalarında, değeri en iyi atlı okçu kavimler tarafından anlaşılacak bir miras bırakarak kayboldular.

Savaş Arabaları Gömü Kültürü ve Kozmoloji’deki Yerleri

Savaş arabaları yaşadığımız dünyanın Tunç Çağı’na damgalarını vurdukları gibi devrin mitolojisi, evren anlayışı ve gömü adetlerini de etkilediler. Ural Dağları’nın güneyinde bulunan ve “tahta mezar kültürü” adıyla bilinen gömülerde, Mısır’ın firavunlarının ve Çin’in hanedanlarının mezarlarında ahiret hayatında kullanmak üzere arabalar ve okçuluk donanımları bulunmuştur. Bazen araçların sürücüleri, okçuları ve atları da dünyadaki efendilerine sonsuzluğa uzanan yolculuğunda eşlik etmek için mezarında yerlerini aldılar. Çok daha geç dönemde bile, Çin’in Birinci İmparatoru’nun pişmiş topraktan ordusunda bulunan arabalar, pişmiş kilden atlar ve araba mürettebatı heykelleri arabaların ölüm sonrası hayatla ilgili ritüellerdeki önemli ve kalıcı yerinin birer ispatıdır.[19]

Söz konusu mezarlarda yapılan arkeolojik çalışmaların çok şaşırtıcı sonuçları olmuştur. Özellikle Antik Çin mezarlarında bulunan kemik uçlar ve hayvan figürlü sanat objeleri ve Çin’in kuzeyindeki göçebe mezarlarında bulunan thingies adlı objeler bizlere farklı bir perspektif sunmuştur.

Göçebe kökenli ve Türkçe konuşan bir kavim olduğuna inanılan Çoular’a göre evren bir otağ veya üzerinde otağ ya da şemsiye olan iki tekerlekli bir araba biçimindeydi [20]. Bu kozmonolojik betimlemenin kökenleri muhtemelen savaş arabaları çağına dayanır. Çoular’da ayrıca takımyıldızları, ayı ve güneşi bir şekilde arabalarla ilişkilendiren inanış sistemi yaygındı. Bu inanış biçimi çok geç bir döneme kadar Türk Kozmolojisinde kendine yer bulmuştu.

Büyükayı takımyıldızı ( Yitiken/ Yedi Hanlar ) Gök Hükümdar’ın arabası sayılmaktaydı ve muadil bir inanışa Çin’de de rastlanmaktaydı.[21] Buna benzer bir inanış biçimi Güneş ve Ay Tanrıları için de mevcuttu.[22] Çok daha geç bir dönem ait olan benzer bir sembolizasyonda da Göktürk kağanları, tıpkı Çin hükümdarları gibi, iki tekerlekli kağnılara binmekteydi.[23]

Çinliler Kuzeyli Hular’a karşı kazandıkları zaferde savaş arabalarından yararlanmışlardı. Bu zaferin anısıyla ilişkilendirilen bir inanca göre Çinliler, Ülker (Süreyya ya da Yedi Kızkardeş ) takımyıldızına yakın bir yıldızın bu savaş arabalarını temsil ettiğini tasavvur etmişlerdir.[24] Türkçe’de ise küçük akıncı grupları ile yapılan bir askerî manevraya” Ülker Çerig” denilirdi. Bunun çok daha geç döneme kadar varlığını sürdürmüş bir kavram olması ise çok daha şaşırtıcıdır [25]-[26] . Belki de bu kavramın arkasında, göçebeler arasında savaş arabaların popüler olduğu devirlerde yapılan akınlardan kalma kadim bir hatıra mevcuttur.

Dikotomi Temelli İnanç Sisteminde Okçuluk ve Devlet Yönetimi İlişkisi

Devletin Oğulları adlı kuruluşta eğitim alanlar, hükümdarın ve hanedana bağlı beylerin oğullarıydı. Bu kurumda yaşlı ve tecrübeliler “Alpler” ve hükümdarın kendisiydi. Burada başta okçuluk olmak üzere, göçerlere özgü olduğu bilinen savaş becerileri kapsamında; türlü zırhlar ve silahlarla savaşmak, savaş arabası kullanmak vs. öğretilirdi. Sürek avları tertipledikleri sonbaharda, müzik eşliğinde okçuluk yarışmalarına da yer verilen kurban adama ayinleri düzenledikleri bilinir. Çou aristokrasinin katıldığı bu yarışmalarda, müzik eşliğinde ok atılırken müziğin işaret ettiği anda ok atmak ve hedefi vurmak marifet kabul edilirdi. Bu tip adetlerin çoğunun, özellikle kurban ve av gibi ayinsel öğelerin, Çin kültürüne ait olmadığına dair genel bir kanı mevcuttur. Yine bu törenler esnasında imparatorun, sembolik olarak Kötülük’ü vurmayı amaçlayan oklarını dört ana yöne doğru attığı bilinir.

Çoular’da müzik eşliğinde ok atılması ile çok daha geç dönemde Osmanlı’da görülen, hüsn-i hatt ile okçuluk ilişkisi arasında bir benzerlik kurulması mümkündür. Her iki uygulama da ruhun yapıcı ve yıkıcı yanları arasında makûl bir denge kurulması arayışıyla ilgili olmalıdır. Kökeninde de “birbirini tamamlayan tezatların dengesi” yatmaktadır. Bu da Avrasya göçerliğine ait kültür mirasının en karakteristik özelliklerinden biri olan diktonominin temellerinin, ataları bir zamanlar göçer olan Çou Hanedanlığı zamanında, savaş arabaları çağında atıldığının bir delili olabilir.

Dikotomi temelli bir inanç sistemi ekseninde düşünüldüğünde, felsefî ve askerî eğitim almış savaşçılar geleneğinin ilk örnekleri sayılabilecek Devletin Oğulları teşkilatı, ileride pek çok benzer kuruma örnek teşkil edebilecek bir prototip olarak kabul edilebilir. Söz konusu kurumda eğitim alan alpların/savaşçıların, en azından asker olarak devlet hizmetinde/memuriyetinde olduğu düşünüldüğünde, bunun Samuraylardan Enderun-ı Hümayun’a kadar uzanan binlerce yıllık evrimsel yolculukta ilk kilometre taşı olabileceği, makul bir kabul olacaktır.

Bu tip bir kurumda verilen eğitimin amacı incelendiğinde şu sonuca ulaşılabilir:

Amaç, insan ruhunun yapıcı yanları (aynı anda mecaz ve nesnel olarak bayındır devlet anlayışı ) olduğu kadar yıkıcı (sonsuz sadakatten, vazife başında ölüme değin uzanan, aynı anda ruhsal ve fiziksel olarak yıpratıcı) yanları da olan devlet siyasetinin hizmetine, bu madalyonun her iki yüzüyle de uyumlu bireyler yetiştirilebilmesidir.

İster Devletin Oğulları’nda olsun, ister Japon samuraylarında ya da Enderun’da, gözden kaçırılmaması gereken asıl mesele kesintisiz olarak sürdürülen binlerce yıllık geleneğin kendisinin ne olduğudur. Çou Hanedanlığı’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na, oradan da Japon Adalarına kadar uzanan bu tarihsel serüvende, zamandan coğrafyaya kadar her şey farklılık arz etmektedir. Fakat bir tek şey hiç değişmeden kalmıştır. O da dikotominin ruhunu ve felsefesini en iyi yansıtan ve diğer savaş sanatları içinde hiç ara verilmeden eğitimi verilenin okçuluk olduğudur.[27]

Miras: Atların ve Yayların Yanıbaşında

Tarihin savaş arabası kullanan ilk göçerleri, tüm dünyanın fethini düşleyen atlı kavimlere çok önemli bir miras bırakarak tarih sahnesinden silindiler. Bu miras, kompozit yay ve hızlı atlardı.

Binlerce yıl içinde, seçilmiş çiftleştirmelerle genetik açıdan değiştirilen bu atlar, daha sonra bozkır atlılarına uzak mesafeleri kısa sürede kat edebilme imkânı vereceklerdi. Bu sayede, beklenmedik bir anda ortaya çıkıp aniden kaybolabiliyorlardı. Arabaları ve yayları sayesinde sahte geri çekilmeler düzenlemeleri, uzun menzilli yaylarını kullanarak uzaktan rakibi yıpratmaları veya onu yıldırım hızıyla kuşatmaları, sadaklarından bir ok almak kadar kolaydı. Pek tabi ki, işlerin ters gitmesi durumunda, savaş meydanından hızla uzaklaşabilmek de arabaları ve atları sayesinde mümkün olabiliyor ve bu, son koz olarak elde hazır tutuluyordu.

Bu göçerlerin yayı atın gücüyle kombine ederek inanılmaz bir ustalıkla kullanmaları, hızın sağlayacağı avantaj için zırhla korunmaktan vazgeçmeleri ( bkz. dip not 2), onarlı gruplar halinde veya buna benzer bir tertiple savaşmaları( bkz. dip not 10)[28] , gelecekte atlı okçuların kullanacağı taktiklerin neredeyse tamamını kullanmaları, yerleşik medeniyetler üzerine yürümeleri, ardından aralarında eriyip gitmeleri, ileride yaşanacakların birer provasıydı.

Araba süren göçebe okçular, ileride ata binecek göçebe okçuların başına gelecek her şeyin bir benzerini, değişik zamanlarda ve ölçeklerde prova etmişlerdi.

Arabaları süren göçebe okçuların bir kültürel görevi daha üstlendiği zamanla anlaşılacaktı. Bağımsız ve izole gibi duran yerleşik tarım medeniyetleri arasındaki coğrafi boşluğu, hayvancılıkla uğraşan bu göçerler dolduruyordu. Göçerlerin birbirleriyle ve yerleşiklerle olan temaslarıyla oluşan iletişim ağı, dünyanın iki ucu arasında bir köprü oluşturmuştu.

Sadece okçuluk mirası açısından değerlendirildiğinde bile, kuzeyli göçerlere ait mezarlarda “thingies” ( bkz. dip not 13 )adlı parçanın bulunması, kemik ok uçları[29] ( bkz. dip not 18 ), hayvan figürlü sanat eserlerinin[30] Çin mezarlarında çıkması, savaş arabası kullanan göçerlerin yerleşiklerle iç içe geçmiş varlığının delileriydi.[31] Sonraki aşamada sadece fiziksel nesneler değil, eylemler de kültürler arasında taşınacaktır. Aristokrasinin sembolü haline gelen savaş arabaları ile yapılan av partilerinin Uzak Doğu’ya Yakın Doğu’dan taşındığı, genel kabul gören görüşler arasındadır.[32] Çine arabaları tanıtanların yine bu göçerler olduğu yönünde kabul gören bir görüş mevcuttur.[33]

Bu insanlar savaş arabalarına astıkları sadaklarda sadece oklarını değil, kültürel ve düşünsel olguları da taşımaktaydılar. Daha ileride İpek Yolu adını alacak rotanın kuruluşuna dair ilk adımlar, belki de bu şekilde, atların ve yayların yanı başında atılmıştı.

Sonuç

Savaş arabalarının vurucu gücünü oluşturan, onları çeken atlar ve üzerlerindeki kompozit yay kullanan okçulardı. Söz konusu birliktelik herkes için kârlı bir ilişki gibi dursa da bu ortaklıktan asıl kârlı çıkanlar yaylar ve atlar oldu. Savaş arabalarının gölgesinde kaldıkları küçük birer rolden, bir süre sonra başrole terfî edeceklerdi. Her ikisi de daha verimli ve güçlü olmaları için insan eliyle geliştirilen at ve yay, zaman içerisinde başarılarını arabalarla paylaşmak istemez oldular.

Artık atların sırtları öylesine güçlenmişti ki bir insanı taşıyabiliyorlardı. Geliştirilen koşum takımları ve eyerler, okçuların yaylarını arabada olduğu kadar rahat kullanmalarına olanak sağlıyordu. Bu adı konulmamış ortaklıkta artık arabalara gerek kalmamıştı.

Böylece Tunç Çağı Demir Çağı’na dönerken, atlı okçuların çağı da başlamış oluyordu. Zaman içerisinde, arabaların yerini atlar, araba sürücülerinin yerini süvariler aldı.

Yaylar içinse bu sadece başlangıçtı…

DİPNOTLAR

1) MÖ 3 binlerde Orta Doğu’da dört tekerlekli ve attan başka hayvanla tarafından çekilen türlü araçlara dair kabartmalar bulunsa da bunların savaş aracı olarak kullanıldıklarına dair fikir birliği yoktur.
2) Bu küçük detaya ileride geri döneceğiz
3) Megiddo Savaşı MÖ 15. Yy. gerçekleşen ve söz konusu dönemde hakkında bilgiye sahip olduğumuz sayılı savaşlardandır. Mısır’a karşı ittifak yapan Kenanlı güçler ve Mısır Firavunu Thutmose III savaşan taraflardır. Megiddo Kalesi önünde yapılan savaş, daha savaşın başında Mısır Savaş Arabalarının rakiplerini alt etmesiyle başlamıştır. Savaş meydanından tüm donanımlarını bırakarak kaçan ittifak güçleri Megiddo Kalesine sığınmış. Aylar süren kuşatmanın ardından kale Mısır kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir.
4) Dinsel olarak konu ele alındığından Hz. Musa kendisini izleyenlerin geçebilmesi için Kızıl denizi ikiye bölmüş kendisini takip eden mısır ordusu geçerken sular tekrar kapanmış ve tüm mısır ordusu yok olmuştur. Alternatif tarih görüşü ise bu meseleyi farklı bir perspektif ile ele alır. Bu görüşe göre antik mısırda kızıl denizin uç noktasında yumuşak kumullar ya da bataklık benzeri bölgeler mevcuttur. Bu bölgelerin içinden geçen az sayıdaki emniyetli dar geçit/geçitler şiddetli gelgitlere maruz kalmaktadır. Hz. Musa ve takipçileri kendilerini izleyen mısır ordusunu ( bu kuvvet içerisinde hızlı takipleri gerçekleştirebilecek savaş arabaları da olması olasılığını göz ardı etmemek gerekir.) atlata bilmek için dar bir koridor içeren bu araziyi kullanmışlar. Hemen arkalarındaki takipçileri ise gelgit ile kapanan bu tip bir koridorda saplanıp kalmış ve bozguna uğramışlardır.
5) Tunç Çağının Sonu; sayfa 134
6) A.g.e sayfa 136-139
7) A.g.e sayfa 128
8) A.g.e sayfa 135
9) A.g.e sayfa 135
10) Bu küçük detaya ileride geri döneceğiz
11) Savaş sanatı tarihi; sayfa 250
12) Atarn.0rg
13) Bu küçük detaya ileride geri döneceğiz
14) Tunç Çağının Sonu; sayfa 133-134
15) Türk Kozmolojisine Giriş; Çou’ların çoğunluğunun Eberhard’ın savına göre Proto-Türk olduklarının kabulü sayfa 19
16) Savaş Sanatı Tarihi;
17) Wheeled Vehicles of The Chinese Bronz Age
18) Bu küçük detaya ileride geri döneceğiz
19) Muharip krallıklar döneminin ardından Çini tarihinde tek bir devlet olarak ilk defa birleştiren İmparator Chi’dir Aynı zamanda birleşmiş Çin’e adını veren imparator ölümü sonrasından görkemli ve gizli bir mezara defnedilmiştir. Söz konusu tarih hazinesi 1974 yılında tesadüf eseri bulunmuştur. Mezarda pişmiş kilden oluşan ve asıl amaçlarının sembolik olarak imparatorun görkemli mezarını korumak olan bir heykeller ordusu mevcuttur.
20) Türk kozmolojisine giriş; sayfa 39
21) Age: sayfa 41
22) Age; sayfa 41
23) Age; sayfa 42
24) Age; sayfa 72
25) Age; sayfa 72
26) Divanı Lügat-ı Türk; sayfa 636. Bu manevra da atlılar çekiliyormuş gibi yapar ve birinin aniden yön değiştirip saldırmasıyla diğer birliklerin tamamı bu hücuma iştirak ederdi. Kaşgarlıya göre bunu yapanlar kolay kolay yenilmezdi. Belki de bu kadim zamanlar da arabalarla yapılan bu manevrada arabaların yerini atlılar almıştı.
27) Az önce izah olunduğu üzere Devletin Oğulları’nda, pek iyi bilindiği üzere Enderun’da ve klasik samuray eğitiminde okçuluk temel derslerden birisidir
28) Bilindiği üzere, onarlı gruplar halinde bir organizasyon ile savaşmak genelde göçebelere özgü bir davranış biçimi olarak algılanır. Belki de bunun kökeninde savaş arabaları çağından kalma ve yararlılığından ötürü varlığını çok geç döneme kadar sürdüren kadim bir gelenek mevcuttur.
29) Kemik uçlar bilindiği üzere göçerler arasında gayet yaygın olarak kullanılan uçlar olup varlıklarını Demir Çağı’nda bile sürdürmüşlerdir. Bu dayanak noktasından hareketle, Antik Çin gibi tunç işçiliği üzerinde yaygın ve hassas bir üretim yetisine sahip bir medeniyette kemik ok uçlarının varlığına açıklık getirmek ancak böyle mümkün olabilir.
30) Wheeled Vehicles of The Chinese Bronz Age; sayfa 43 Söz konusu objelerin döküm tekniğindeki farklılıklarından ötürü Çin’de üretilmedikleri düşünülür.
31) A.g.e.; sayfa 43 Bulunan bu objelerden antik çin ordularında savaş arabası mürettebatı olarak çalışan kuzeyli göçerler olduğu genel bir sav olarak kabul görmüştür.
32) A.g.e. Sayfa 43
33) A.g.e. Sayfa 10

KAYNAKÇA

1- Sino Platonic Paper- Şubat 2000; Wheeled Vehicles of The Chinese Bronz Age(bc2000-741); Anthony J. Barbieri-Low
2- Savaş Sanatı Tarihi; John Keagen
3- The Chariot: A Weapon That Revolutionzed Egyptian Warfare; Richard Carney
4- Nomads Of Eurasian Steppes İn The Early Iron Age-1995; Jeannine Davıs-Kimball, Vladimir A. Bashilov, Leonid T. Yablonsky
5- Türk Kozmolojisine Giriş; Emel Esin-2001, Kabalcı Yayınları
6- Bronze Age War Chariots; Nic Fields
7- Tunç Çağının Sonu; Robert Drews-2012, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
8- Divanı Lügat-I Türk; Kabalcı Yayın Evi
9- URL:http://www.atarn.org/chinese/thingies/thingies.htm

RESİM VE FOTOĞRAFLAR İÇİN KAYNAKÇA

1. en.wikipedia.org/wiki/Chariot#/media/File:Oxus_chariot_model.jpg
2. http://news.discovery.com/history/ancient-egypt/king-tut-chariot-egypt.htm
3. http://news.discovery.com/history/ancient-egypt/king-tut-chariot-egypt.htm
4. http://www.atarn.org/chinese/thingies/thingies.htm
5. http://news.nationalgeographic.com/news/2011/09/pictures/110927-chariots-horses-tomb-science-luoyang-china/
6. http://www.npm.gov.tw/exh96/chariot/index2_en.html