Kazdağlarında Okçuluk Şöleni




10 – 11 Temmuz 2010 tarihlerinde gerçekleştirilen Kazdağları Geleneksel Okçuluk Müsabakalarında hem çalıştık, hem yarıştık, hem eğlendik. Etkinlikle ilgili raporu ve “I. Kazdağları Geleneksel Okçuluk Müsabakaları” anısına Zeytin Dergisi desteğiyle yayımlanan kitapçıkta yer alan Dr. Murat Özveri arkadaşımızın yazısını okuyabilirsiniz.

Etkinliğin fotoğraf albümüne buradan ulaşabilirsiniz:
Albüm

I. Kazdağları Geleneksel Okçuluk Müsabakaları

Şu ana kadar Türkiye’de düzenlenen en kapsamlı geleneksel okçuluk yarışmasını geride bıraktık. Gerek uluslararası nitelikli olması, gerek atlı okçuluk ve cirit gösterilerini içermesi ve gerekse Türk kültürünü tanıtan halk müziği ve dansları gibi diğer unsurların programında yer alması, bu etkinliği bir festival havasına soktu.

Havran kaymakamı Fatih Genel’in ön ayak olmasıyla, organizasyonun gerçekleşmesi için aylar önce yola çıktık. Kaymakam beyin aklına koyduğunu yapan birisi olmasının yanısıra; Fatih beyin ağabeyi Sami Genel, Türkiye’nin ilk atlı okçularından olmuş, Sivas Atlı Spor ve Cirit Kulübünü kurmuş, sonra da daha temellerini yeni atmış olduğu Kayseri Atlı Okçuluk Kulübünü hayata geçirmiş biriydi. Söz konusu festival için, bu iki kişi ve Tirendâz okçuları kuvvetlerini birleştirdi. İsmi zikredilmesi gereken bir önemli kişi de Şefik Tezel idi. Kaymakam beyin yakın dostu olması dışında, Hyundai’de danışmanlık yapan Şefik bey, Hyundai’nin bu organizasyonun ana sponsoru olmasında etkili olmuş bir kişi. Hyundai üst düzey yöneticilerinden Fırat Şahin, sağladığı finansal desteğin yanında, festivale bizzat gelerek de organizasyonu onurlandırdı. Hyundai dışında, Kültür Bakanlığı’ndan ve bazı yerel iş adamlarından alınan finansal destekle bu etkinlik kotarılabildi.

Batı Anadolu’nun bu güzel bölgesinde geleneksel okçuluğun geniş çaplı tanıtımını sağlayabilecek bir düzenleme yapıldı. Organizasyona Almanya, Fransa, Macaristan, İran ve Çek Cumhuriyeti’nden yabancı konuklar katıldı.

Yurtdışından gelen böylesine seçme konukların da çağrıldığı etkinlikte ilk gün geleneksel okçuluk yarışmasına ayrıldı. Festivalin bu ayağında, Havran’ın harikülâde doğasında orman içine serpiştirilmiş 3-D, saha ve FITA hedeflerine atış yapıldı; her geleneksel okçuluk yarışmasında mutlaka mevcut olan sıradışı hedef düzenlemelerine de yer verildi. Şüphesiz bunlardan en ilgi çekeni, Tirendâz yaylarını da geliştirip yapan Mehmet Gölhan’ın tasarlayıp yaptığı koşan tavşan hedefiydi. Toplam 17 hedeften oluşan bir parkur, öğleden önce ve sonra olmak üzere iki etapta bitirildi.

Organizasyon resmî olarak Cuma akşamı 20:30’da, Havran ve Körfez’in ileri gelenlerin de katıldığı akşam yemeğiyle başladı. Yemekte Sami Genel’ in cirit, Murat Özveri’ nin Türk okçuluğuyla ilgili sunumları vardı. Bunların dışında, Macaristan temsilcilerinden, değerli dost ve ağabey Dr. Gabor Szöllösy de düşüncelerini ifade eden bir konuşma yapmak üzere kürsüye davet edildi; alışkanlıklarına aykırı olarak irtcalen ama çok güzel bir konuşma yaptı. Almanya’yı temsilen etkinliğe katılan Hendrik Wiethase de kendi arzusuyla kürsüye geldi ve bir kaç söz söyledi.

Yarışmada 30 civarında müsabık ter döktü. İstanbul Tirendâz okçuları dışında Kayseri Atlı Okçuluk Kulübü’nden 5 kişi ve yurtdışından gelen katılımcılar vardı. Balıkesir valisi Sayın Yılmaz Arslan, Belediye Başkanları, sivil toplum örgütü başkan ve üyeleri, Ağır Ceza Reisi gibi önemli pozisyonlardaki hukukçular, Havran Emniyet Müdürü, Jandarma Garnizon Komutanı yarışmaya ilgi gösterdiler ve bizimle parkuru gezdiler. Tüm seyircilerden türlü iltifatlardan bol bol aldık. Çok sayıda ulusal ve yerel medya kuruluşuna ropörtaj verdik.

Yarışmanın sabah ve öğleden sonra ayağı arasında, halk oyunları gösterisi yapıldı, meraklılara ok atma deneyimi yaşamaları imkanı sunuldu. Burada da güvenlik kuralı ihlâlleri yapıldı, ama neyse ki büyük bir sıkıntı olmaksızın ikinci etaba geçildi. Gösteriler arasında yerel Zeybek oyunlarından başka Kafkas ve Karadeniz Halk Oyunları vardı ve hepsi gerek yerli gerekse yabancı katılımcılar tarafından çok beğenildi. Yarışmanın ikinci ayağı bitince, atlı okçuluk yarışması yapıldı.

İkinci gün, Havran Kavaklıpark’da halka açık bir kahvaltıyla başladı. Sonrasında stadyumda bizim tarihî canlandırmanın yanısıra cirit ve atlı okçuluk gösterisi yapılacaktı. Kahvaltı, halkın yoğun ilgisiyle, bir söylentiye göre 1500 kişinin katılımıyla gerçekleşti.

Sonrasında, stadyumda toplanan halk ve etkinliği teşrif eden yetkililerle kısa bir açılış törenini takiben bizim Tirendâz grubunun tarihî canlandırması başladı. Yıllardır Kağıthane Belediyesi Sâdâbad Şenlikleri’nde ve bir kere de Bilecik’te sahnelediğimiz gösterimiz bu defa Havran halkının önüne çıktı. Bir gün öncenin yorgunluğuna rağmen alnımızın akıyla bitirdik gösteriyi. Bunu Sami Genel, Sivas’tan gelen atlı okçular ve Uşak Cirit Takımı Başkanı Hasan beyin atlı okçuluk gösterisi izledi. Sahaya konmuş iki adet 120 cm çaplı FITA hedefine ve uzun bir direğin ucundaki “kabak” a atış yapıldı. İşin ilginci, yayı eline daha bir gün önce almış olan Hasan başkan kabak okçuluğunun namusunu kurtardı. Oldukça zor olan bu hedefe isabet eden iki ok onun yayından çıktı. Havran kaymakamı Fatih Genel de at üzerinden ok attı. Sonra sahaya ciritçiler çıktı ve bu sporu ilk kez izleyen Avrupalı dostlarımız başta olmak üzere, hepimizi büyülediler. Özellikle oyunun hızı, oyuncuların cesareti ve hiç bir koruyucu araç kullanılmamasını etkileyici buldular. Çok sayıda fotoğraf çektiler.

Etkinlik, Kağıthane’deki okçuluk gösterilerindekine benzer bir “küpe atış” yarışmasıyla sona erdi. Bu sefer Fatih beyin isteğiyle değişik mesafelere 3 küp kondu ve küpün içine konan altınlar mesafeye göre bölünerek dağıltıldı. Küplerden en uzakta olanı Sami beyin, ikincisi benim, üçüncüsü Mehmet Gölhan’ın oklarıyla vuruldu.

Ödül töreninde hediye ve plaketler dağıtıldı. Bir çoğumuz ödüllerimizi vali, kaymakam ve belediye başkanlarından aldık. Fatih beyin Kütahya’da el boyaması olarak yaptırdığı ve üzerinde Part atışı yapan bir okçu resmi olan seramik tabaklar, hem dereceye girenlere hem bütün katılımcılara dağıtıldı. Ayrıca Zeytinyağı Borsası Başkanı’nın desteğiyle hazırlanan hediye paketlerindeki zeytin ve ürünleri, herkese evine anılarla gitme şansı verdi. Zengin hediyeler için Fatih beye bir kez daha teşekkürler.

İki günün sonunda hepimiz yorgunduk. Dönüş için hızlı bir planlama yaptık, dostlarımızla vedalaştık, arabalarımıza doluştuk ve yola çıktık.

Neticede, nefis bir geleneksel okçuluk etkinliğini bitirmiş olduk. Etkinlik yerel ve ulusal medyada geniş yer buldu. Hepimiz evlerimize güzel anılarla, bazılarımız ödüllerle döndü. Umuyoruz ki, buna benzer geniş çaplı ve uluslararası katılımlı yarışmalar düzenlenmeye devam edilir ve kültürümüzün bu nadide parçası gün be gün daha çok insanın ilgisini çeker.

…Ve Sultan Gülümsedi

Dr. Murat Özveri

Yıl 2004. Las Vegas’ta bir otelin 22. katı. İki gün önce aldığım David Gray imzalı “Dünya Yayları” adlı kitabın Türk yaylarıyla ilgili kısmını okuyorum. Ecdâdın yaylarını öven cümleleri, “bu sanatın artık yok olduğu”, “bu yayları yapan ustaların kalmadığı” ibâreleri izliyor. Kısa süre önce, o zamanlar zaten alternatifi olmayan modern spor okçuluğuna başlamışım. Bu cümleleri okuyunca içimi bir hüzün dalgasıdır kaplıyor. Eşime de okuyorum, hüzün öfkeye dönüşüyor. Kitabı yatağın üzerine fırlatırken “Ne acayip ülkeyiz!” diyorum “Niye hiç kimse bu kültürün korunmasına çalışmıyor?!” Eşim pencerenin önünde, gözlerini Vegas’ın ışıklarında çevirip bana bakıyor. Sakin bir sesle şöyle diyor: “Hepimiz birilerinden bir şeyler bekliyoruz. Niye sen yapmıyorsun ki?”.

Türk kültürünün bu nâdide parçasını araştırmak için sistemli bir çaba sarf etmeye başlıyorum. Bulabildiğim her şeyi okuyorum, yurtta ve yurt dışında konuyla ilgili araştırma yapanlarla irtibat kuruyorum, bazı şeyleri yerinde görüp öğrenmek veya bazen bir kitabı bulmak için, dünyanın çeşitli yerlerine seyahat ediyorum. “Bu bilgi avı”, eski risâleleri okuyabilmek için Osmanlıca öğrenmeye kadar götürüyor beni. Türk-Osmanlı okçuluğu üzerine kalem oynatan yerli ve yabancı aydınlarla yolum kesişmeye başlıyor. İlk elden bilgiye ulaşmakla kalmıyor, bir çok üstadla tanışıyor, iyi dostlar ediniyorum. Macar geleneksel okçularının internetteki forumuna üye oluyorum. İlk geleneksel yayımı, Macaristan’dan oradaki bir arkadaşım vasıtasıyla alıyorum. Bu ülkeye yaptığım ziyarette, zihgîrle (okçu yüzüğüyle) atış yapan bir grupla tanışıyor, ilk saha pratiklerimi yapmaya başlıyorum. Aynı ziyarette, Macaristan’daki geleneksel okçuluk hareketini başlatan aydınların ikinci kuşağından Dr. Gabor Szöllösy ile tanışıyorum. Macaristan ve Dr. Szöllösy, Türkiye’de geleneksel okçuluk hareketini başlatmamda ana ilham kaynağım oluyor.

Kısa bir süre sonra, tatlı bir tesadüfle S. Cem Dönmez’den haberdar oluyorum. İzmir’de yaşayan Dönmez, Cumhuriyet döneminde Osmanlı yayı yapımını başlatan kişi. Her akşam saatlerce süren telefon konuşmalarını, İstanbul’da Türk Edebiyat Vakfı’nda birlikte verdiğimiz konferans izliyor. Böylece, bir “ilk” e imza atmış oluyoruz ve bunu daha bir çok “ilk”ler izliyor.

İstanbul’da bir araya gelen bir kaç kişi bir internet sitesi oluşturuyoruz. Zamanla meraklıların katılmasıyla, İstanbul’da sistemli olarak Osmanlı okçuluğunu araştıran, eski risâleleri ve yabancı kaynakları okuyan, saha denemeleri yapan bir grup oluşmaya başlıyor. Kısa süre sonra, Osmanlı eğitim metodolojisini takip ederek, geleneksel stilde ok atan öğrenciler yetişirmeye başlayacağız.

Yıl 2005. İlk defa Macaristan’daki bir geleneksel okçuluk yarışmasına tek başıma katılıp ülkemi temsil ediyorum. Bundan sonraki iki yıl, daha fazla müsabıkla aynı müsabakaya katılıyoruz. Böylece yeni bir kapı açılmış oluyor, sonraki yıllarda Çek Cumhuriyeti’ndeki yarışmalara katılmamızla devam eden bir furya başlıyor.

“Okçuluk Hakkında Merak Ettiğiniz Her Şey” adlı kitabım 2006’da çıkıyor. Üst üste yayınlanan makaleler, sesimizi yurt dışında da duyurmaya başlıyor. İngilizce yayınlanan bazı makalelerim Çekçe ve Lehçe’ye çevriliyor. Yurtta ve yurt dışında verdiğim konferanslarla okçuluk kültürümüzü tanıtmaya devam ediyorum. Osmanlı ok hedefi puta, Türkiye’den önce ilk defa Macaristan’da 2006 yılında geleneksel okçuluk yarışmalarının kapsamına alınıyor. Sonraki yıllarda da Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve ben bu satırları yazarken İrlanda’da, yabancı dostlarımız ecdâdın atış disipliniyle tanışmış oluyor.

Yıl 2006. Farklı ülkelerden on üç yazarın katılımıyla gerçekleşecek bir kitap projesi için bana teklif geliyor. “Mounted Archery in the Americas”, içinde tek Türk yazar olarak kaleme aldığım “Türk ve Pers Atlı Okçuluğu” başlıklı bölümle, 2007’de yayımlanıyor. Kitabın editörü, Vegas’ta okuduğum kitabın yazarı David Gray. Ona hikâyeyi anlatıyorum. Çember tamamlanıyor…

Sonra, Sivas’ta, Sami Genel’in kurmuş olduğu Sivas Atlı Spor ve Cirit Kulübü, Cumhuriyet döneminin ilk atlı okçularını çıkarıyor. Bu konuda öncü olma şerefi ise, yıllar sonra Issız Adam filmiyle şöhrete kavuşacak olan Cemal Hünal’a ait. Ama Sivas, bunu bir kulüp bünyesinde başlatmış oluyor.

Yıl 2010. Havran’da geniş kapsamlı ve uluslararası nitelikli bir etkinlik düzenliyoruz. Başrolde, bir geleneksel okçuluk sevdâlısı, on parmağında on hüner ile sıradışı bir yönetici olan Havran kaymakamı Fatih Genel var. Sayın kaymakam, aynı yıl içinde Kayseri’de Türkiye’nin ilk atlı okçuluk kulübünü kuran Sami Genel’in de kardeşi. Organizasyonu Havran kaymakamlığı, İstanbul Tirendâz okçuları ve Kayseri Atlı Okçuluk Kulübü gerçekleştiriyor. Etkinliğe Türk geleneksel okçularını yanısıra Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Almanya ve İran’dan okçular katılıyor. Macaristan temsilcilerinden biri sevgili Gabor Szöllösy. Bir çember daha tamamlanıyor…

I. Kaz Dağları Geleneksel Okçuluk Müsabakaları okçuluk yarışmaları ve gösterilerine ilaveten halk oyunlarımızın ve el sanatlarımızın tanıtıldığı bir etkinlik oluyor, iki günlük devâsa bir festivale dönüşüyor. Halkın ve medyanın geniş ilgisi ve katılımının yanısıra; etkinliği vali ve kaymakam düzeyinde mülkî âmirler, belediye başkanları, yüksek yargı ve emniyet mensupları teşrif ediyorlar. Medeniyetin beşiği Anadolu’nun bu güzel köşesinde, 1000 yıldır Anadolu kültür mirâsının sahibi ve koruyucusu olan Türklerin okları uçuyor havada.

Yıl 2010…Seneler önce bir rüya görmüştüm. Bu rüya yavaş yavaş gerçek oluyor. Sultan Alp Arslan’lar, Murad’lar, Mahmud’lar, Mehmed’ler yüzyıllar öncesinde bize bakıyor. Ve görüyorum, sultanlar gülümsüyor…