Geleneksel Okçuluğumuzun Yaşayan Dilimize Etkileri




Geleneksel Okçuluğumuzun Yaşayan Dilimize Etkileri

 

Hem arkaik Türklerde hem Osmanlı Türklerinde okçuluk günlük yaşamın önemli bir parçası olmuştur. Bir av ve savaş silahı olmasının yanında siyâsî, sosyal ve dinî hayata da girmiştir.

 

Okçuluğumuzun kültürümüzde bıraktığı izlerden bazıları, yaşayan Türkçe’mizde de bulunabilir. İşte, hâlâ kullanılan bazı deyişler ve anlamları:

 

“İki dirhem bir çekirdek”

 

Biraz rüküş de sayılabilecek kadar şık ve zarif insanlar için kullanılan bu tabir, Osmanlı okçuluğunda kullanılan menzil oklarının en hafifinin ağırlık miktarıdır. Karakterleri gereği hafif olan menzil okları, ok gövdeleri belli profillerde (endâm) yapıldığından, gerçekten de çok zarif ve hoş görünüşlüdürler.

 

“Kepaze”

 

Okçuluğa yeni başlayanların kas kuvvetlerini artırmak ve atış formunu öğrenmek için kullandıkları yaylardır. Bu yaylarla ok atılmaz, sadece boş çekiş yapılır. Kepaze (veya kepade”) yayları ok atmak için kullanılan yaylardan çok daha zayıf yaylardır.

 

“Çile çekmek”

 

Yayın iki ucunu birbirine bağlayan ipe “çile” denmektedir. Okçuluk tâlimlerine yeni başlayan “kepazekeş” öğrenci, bitmek bilmez çile çekme idmanlarını tamamlamadan, eğitiminin bir sonraki safhasına geçemezdi. Her ciddi eğitim, özellikle başlangıç aşamalarında sıkıcı ve zordur. Okçuluk eğitiminin genellikle çok sıkıcı ve zor olabilen bu safhasına istinaden, “sıkıntı çekmek” bu deyiş günlük dile geçmiştir. Bu tabirin tasavvufla ilişkisi de düşünüldüğünde, geleneksel okçuluk kültürünün de tasavvufî düşünceden çok uzak olmadığı anlaşılacaktır.

 

“Kemankeşe bir söz yeter”

 

İcâzetli bir kemankeş olmak Osmanlı kültüründe hatırı sayılır bir prestij de sağlardı. Bunun sebeplerinden biri, Atıcılar Tekkesi’ndeki uygulamaların kemankeşlerin iyi bir ahlâka sahip olmalarını sağlamaya yönelik olmasıydı. Bu denli ciddiyetle ilgilenilen bir sporun kazandırdığı disiplin, özgüven ve fiziksel kuvvete duyulan saygı da buna eklenirdi. Ayrıca, diğer savaş sanatlarında olduğu gibi, “gaza niyyetine” yapılan savaş dinî/tasavvufî yaşam tarzı ve anlayışla ilişkili sayılırdı. Eski Atasözü ve Deyimler Sözlüklerinde “Kemankeşe bir söz yeter” gibi atasözlerinin yer alması da eski okçuların bu olgun ahlâk ve anlayış düzeyine işaret etmektedir.

 

Ulu Önder Atatürk’ün devrimlerine kadar soyadı olmayan bir ülkede lakap kullanımı yaygındı (hattâ belki zorunluluktu). Aralarında sadrazamların da bulunduğu bir çok devlet adamının “kemankeş” unvanını gururla taşıyıp kullandığı görülmektedir.

 

“Okuluk”

 

Eski Türklerde ok gönderilmesinin siyâsî ve askerî çağırma ya da davet etme anlamına geldiği bilinmektedir. Gazneli Mahmud’un Arslan Yabgu ile yaptığı ve Râvendî’nin, Rahat-üs-Sudûr ve Ayet-üs-Sürûr adlı eserinde aktarılan meşhur konuşma bunun kesin kanıtıdır. Ama yüzyıllar sonra bu “davet etme” nin Anadolu’da varlığını sürdürdüğünün farkında olanımız azdır.

 

Resmî davetlerde gönderilen ve ” şehir kültürü”nün vazgeçilmezi olan matbû davetiyeler, nspeten yakın zamanlarda ortaya çıkmıştır. Küçük şehirlerde, kasaba ve köylerde nikâh ve düğün gibi sosyal olaylara davet emek için düğün sahibinin davetlilere gönderdiği eşarp, mendil, kuruyemiş vs. “ok” kelimesinden türemiş kelimelerle ifade edilmektedir. Niteliği yöreye göre değişen davet nesnesi (mesela Denizli’de tekstil ürünleri, Zonguldak’ta çerez), birbirine çok benzeyen “ok” köklü kelimlerle tanımlanır: Denizli’de “okuluk”, Kahramanmaraş’da ve Zonguldak dolaylarında “okuntu”.

 

Okçuluk sadece bizim kültürümüzde değil, diğer kültürlerde de yaşayan dilde izlerini bırakmıştır. Benzer izlere modern İngilizce’de de rastlanmaktadır.